Samsun Borçlar Hukuku Davaları | Samsun Borçlar Hukuku Avukatı | Av. İlker Şahin

Borçlar Hukuku

Samsun Borçlar Hukuku Avukatı

Borçlar Hukuku

Borçlar Hukuku, 6098 sayılı Borçlar Kanunu kapsamında kişiler arasındaki borç ilişkisini düzenleyen hukuk dalına denilmektedir. Borç ilişkisini ortaya çıkaran nedenler bütününe borcun kaynakları denir. Borcun kaynakları, sözleşme, haksız eylem ve sebepsiz zenginleşme sebeplerine dayanmaktadır.

Borçlar Hukukunun Yasal Kaynakları

Borçlar Hukukunun temel mevzuatı 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunudur. Bu iki kanun genel ve özel borçlar hukuku prensipleri ile sözleşme türlerini düzenlemektedir. Türk hukuk sisteminde sözleşme serbestliği ilkesi geçerlidir, yasal mevzuat taraflara kanun, emir ve ahlaka aykırı olmamak kaydıyla taraflar atipik sözleşmeler düzenleyebileceklerini hüküm altına almıştır.

Borçlar Hukukunda Borç Kaynakları

1) Sözleşmeden Doğan Borçlar ve Davalar

Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur” hükmünde ifade edildiği üzere, sözleşmeler arzu edilen hukuki sonucun meydana gelmesi için iki kişinin karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının gerekli olduğu hukuki işlemlerdir. Sözleşmenin kurulmasına ilişkin irade açıklamalarının açık veya örtülü tarzda beyan edilmesi mümkündür. Sözleşmenin iki taraflı hukuki işlem olması ile sözleşmede sadece bir tarafın veya her iki tarafın borç altına girmesini karıştırmamak gerekir. Örneğin satış sözleşmesinde her iki taraf da borç altına girer. Buna karşılık, bağışlama sözleşmesinde tek taraf, sadece bağışlayan borç altına girer. Türk Borçlar Kanunu “Özel Borç İlişkileri” ne tahsis ettiği ikinci kısmında çeşitli 13 sözleşme tiplerini düzenlemiştir. Türk Borçlar Kanununun düzenlediği sözleşmeler, satış sözleşmesi; mal değişim (trampa) sözleşmesi; bağışlama sözleşmesi; kira sözleşmesi; ödünç sözleşmeleri; hizmet sözleşmeleri; eser sözleşmesi; yayım sözleşmesi; vekâlet ilişkileri (vekâlet sözleşmesi, kredi mektubu ve kredi emri, simsarlık sözleşmesi, komisyon sözleşmesi); saklama sözleşmeleri; kefalet sözleşmesi; ömür boyu gelir ve ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ve adi ortaklık sözleşmesidir. Borçlar Hukukunun temel mevzuatı 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunudur. Bu iki kanun genel ve özel borçlar hukuku prensipleri ile sözleşme türlerini düzenlemektedir. Türk hukuk sisteminde sözleşme serbestliği ilkesi geçerlidir, yasal mevzuat taraflara kanun, emir ve ahlaka aykırı olmamak kaydıyla taraflar atipik sözleşmeler düzenleyebileceklerini hüküm altına almıştır.

2) Haksız Fiilden Doğan Borçlar

Haksız fiil; hukuka aykırı olarak, bir kişinin mevcudiyetine veya malvarlığına zarar getiren eylemlerdir. Türk Borçlar Kanunu'nda 49-76 maddeleri arasında düzenlemesi yapılmıştır. Haksız fiilden bahsedebilmek için hukuk düzenimiz 4 temel unsurun varlığı aramaktadır. Bu unsurlar; hukuka aykırı fiil, kusur, zarar ve illiyet bağıdır. Hukuka aykırı fiil; genel olarak hukuk düzeninde düzenlenen ve koruma altına alınan kurallara karşı hareket etmeyi ifade eder. Hukuka aykırı fiil icrai bir davranışla işlenebileceği gibi ihmali bir davranışla da işlenmesi mümkündür. Zarar; tazminat yükümlülüğünün doğabilmesi için, hukuka aykırı bir fiille bir zarara sebebiyet verilmiş olması gerekmektedir. Fiilin hukuka aykırı olması yeterli değildir, bu fiil neticesinde bir zarar meydana gelmiş olması gerekmektedir. Zarar, maddi veya manevi olarak belirebilecektir.

Maddi zarar, bir kimsenin iradesi dışında malvarlığında azalma olarak meydana çıkabilmektedir. Kişinin borçlarındaki bir artışın meydana gelmesi de maddi zarar kapsamındadır.

Manevi zarar ise; kişinin şahsiyetinde vuku bulan fiil neticesi sebebiyle oluşan elem, acı ve üzüntüdür. Kusur; haksız fiil sorumluluğunun şartlarından birisidir. Kusur, hukuka aykırı sonucu istemek ve buna yönelik davranışta bulunmak şeklinde olabileceği gibi hukuka aykırı sonucu istemiş olmamakla birlikte hukuka aykırı davranıştan kaçınmak için yeterli iradeyi göstermemiş olmak şeklinde olabilir. Haksız bir fiil ile başkasına zarar veren kimse ancak kusurluysa bu zararı tazmin ile yükümlüdür.

İlliyet Bağı: Haksız fiilin tazminat borcunun doğması için hukuka aykırı fiil ile zarar arasında bir illiyet (nedensellik) bağının bulunması gerekir. Fiil olmasaydı meydana gelen zararın doğması mümkün olmayacak idiyse fiil ile zarar arasında bir illiyet bağı var demektir.

-Trafik Kazasından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları

-İş Kazasından Doğan Maddi ve Manevi Tazminat Davaları

-Kasten Yaralamadan Kaynaklı Maddi ve Manevi Tazminat Davaları

-Kasten Öldürmeden Kaynaklı Maddi ve Manevi Tazminat Davaları, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı

-Doktor Hatasından Kaynaklı Tazminat Davaları (Malpraktis)

3) Sebepsiz Zenginleşmeden Doğan Borçlar

Borçlar Kanununun 77. maddesine göre haklı bir sebep olmaksızın bir başkasının mal varlığından ya da emeğinden zenginleşen kişi, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.  Borçlar Kanunu'nun 78. maddesindeki borçlanılmamış edimin ifası söz konusu olduğunda, borçlanmadığı edimi kendi isteğiyle yerine getiren kişi, bunu yalnızca kendisini borçlu sayarak yerine getirdiğini ispat etmesi durumunda geri isteme hakkını elde eder. Sebepsiz zenginleşmeye dayanan borç ilişkisinin de üç öğesi vardır. Zenginleşen denen borçlusu, haklı bir sebep olmaksızın malvarlığı artan kişidir. Yoksullaşan denen alacaklısı, malvarlığı diğer malvarlığındaki bu artış oranında azalan kişidir. Bir kişinin malvarlığında meydana gelen çoğalma ile diğer kişinin malvarlığında azalma arasında uygun nedensellik (illiyet) bağının bulunması gerekmektedir. Borçlunun edimi geri verme (iade) dir.

Sebepsiz zenginleşme, haklı bir sebep olmaksızın bir kimsenin malvarlığının diğer bir kimsenin malvarlığı aleyhine artmasıdır (TBK 77/I). Yalnız TBK 77 uyarınca, başkasının sadece malvarlığından değil, emeğinden haklı sebep olmaksızın zenginleşme de iadeye tâbidir. Zenginleşme, zenginleşenin malvarlığının şimdiki durumu ile haklı bir sebebe dayanmayan değişim olmasaydı sahip olacağı durum arasındaki farktır. Bir tarafın malvarlığındaki zenginleşme, diğer tarafın malvarlığının aleyhine olarak gerçekleşmelidir. Haklı bir sebep olmaksızın bir malvarlığında çoğalma olurken aynı olay dolayısıyla diğer bir malvarlığında bir azalma ortaya çıkmalıdır. Malvarlığının azalması, malvarlığında (meydana gelebilecek) artışın önlenmesidir. Bir kişinin malvarlığında meydana gelen çoğalma ile diğer bir kişinin malvarlığındaki azalma arasında bir nedensellik (illiyet) bağının, yani sebep sonuç ilişkisinin bulunması gerekmektedir. Bir malvarlığındaki çoğalmanın sonucu olarak diğer malvarlığında eksilme meydana gelmiş olmalıdır. Sebepsiz zenginleşmeden söz edebilmek için bir malvarlığındaki çoğalmanın ve ona tekabül eden diğer malvarlığındaki azalmanın haklı bir sebebe dayanmaması gerekmektedir. Böylelikle zenginleşme ya sebebin hiç olmamasına ya da var, fakat baştan geçersiz, sonradan geçersiz kalan, gerçekleşmemiş olan ya da sona ermiş olan bir sebebe dayanmalıdır

-Sözleşmenin geçerli olmaması nedeniyle verilen paranın iadesi davaları

-Objektif ve Subjektif imkansızlık halinde verilen paranın iadesi davaları